Seviyorum İstanbul'da puslu havaları. Ankara'yı özlediğimdendir belki bilmiyorum ama şehrin harikalar şehri olmadığını, acıyı, şehrin yaşanmış acılarla dolu olduğunu, acılarla olgunlaştığını, eskidiğini, tarihinin nereden geldiğini hatırlatıyor bana. Gördüm geçirdim, mahzunum diyor şehir. Kararıyor bir süreliğine, içine kapanıp düşüncelerine, anılarına dönüyor. İşte "eski" İstanbul...
1 Haziran 2012 Cuma
İşte Eski İstanbul...
Seviyorum İstanbul'da puslu havaları. Ankara'yı özlediğimdendir belki bilmiyorum ama şehrin harikalar şehri olmadığını, acıyı, şehrin yaşanmış acılarla dolu olduğunu, acılarla olgunlaştığını, eskidiğini, tarihinin nereden geldiğini hatırlatıyor bana. Gördüm geçirdim, mahzunum diyor şehir. Kararıyor bir süreliğine, içine kapanıp düşüncelerine, anılarına dönüyor. İşte "eski" İstanbul...
Muharrem'in Ankara Sıkıntısı
İş çıkışı, bilmem kaç seansı, tek başına, bekleme salonunda...
Muharrem'in tarif edilemez beyninin içine yolculuk birazdan...
Ankara sokaklarında Muharrem'in kendisiyle olan çekişmesi, git gelleri, egosu, ve Ankara Sıkıntısı...
Muharrem'in varoluş sebebi neydi diye düşünürken kendi varoluş sebebimin peşine düşüp irkiliyorum, korkuyorum, gözler yerde uzaklaşıyorum salondan.
Etiketler:
ankara sıkıntısı,
beyoğlu sineması,
dostoyevski,
ego,
engin günaydın,
git gel,
muharrem,
Nihal Yalçın,
seans,
Serhat Tutumluer,
varoluş,
yeraltı,
zeki demirkubuz
Söndürün Haydarpaşa'yı
Haydarpaşa;
Şehrin giriş kapısı; umut ve hayallerle süslü telaşlar...
Şehrin çıkış kapısı: yenilmişlikler ve hayal kırıklıkları...
Nâzım'ın insan manzaraları...
Ancak yılların eskitemediği bu kapıyı, koltuklarında oturmuş, kapatmanın peşindeler.
Yağdırın yağmurlarınızı bulutlar, yağdırın ki alevler sönsün, tarih yeşersin tekrar İstanbul'da.
--------
1941 baharında
saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
yorgunluk
ve telaş.
Bir adam
merdivenlerde duruyor
bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
-Galip Usta-
tuhaf şeyler düşünmekle meşhurdur:
«Kaat helva yesem her gün» diye düşündü
5 yaşında.
«Mektebe gitsem» diye düşündü
10 yaşında.
«Babamın bıçakçı dükkanından
Akşam ezanından önce çıksam» diye düşündü
11 yaşında.
«Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksa»
diye düşündü
15 yaşında.
«Babam neden kapattı dükkanını?
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkanına»
diye düşündü
16 yaşında.
«Gündeliğim artar mı?» diye düşündü
20 yaşında.
«Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?»
diye düşündü
21 yaşındayken.
«İşsiz kalırsam«diye düşündü
22 yaşında. «İşsiz kalırsam» diye düşündü
23 yaşında. «işsiz kalırsam» diye düşündü
24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
«İşsiz kalırsam» diye düşündü
50 yaşına kadar.
51 yaşında «İhtiyarladım.» dedi
«babamdan bir yıl fazla yaşadım.»
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
kaptırmış kafasını
düşüncelerin en tuhafına:
«Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorgan olacak mı? »
diye düşünüyor
Burnu sivri ve uzun.
Etiketler:
foto,
fotoğraf,
haydar paşa,
haydarpaşa,
haydarpaşa otel,
insan,
instagram,
istanbul,
kadıköy,
memleket,
memleketimden insan manzaraları,
nazım,
nazım hikmet,
nazım hikmet ran,
tcdd,
tren,
vapur,
yangın
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)