Sayfalar

23 Haziran 2016 Perşembe

beckett



Dünyadaki gözyaşı miktarı sabittir. Ağlamaya başlayan biri için, bir yerlerde bir başkası keser ağlamayı. Aynı şey gülmek için de geçerlidir.

yokluğunda izmir hatırası


ikimizin şarkısı çalan,
eskimiş rayların üstünde...
etimi parçalayan saatler,
upuzun yol dolu gözlerimde
bilmiyor nedir tükenmek.
kondüktör vagonda, soruyor.
iki kişi diyorum;
bir ben, bir hayalin...
kondüktör gidiyor,
tren gidiyor,
sen kalıyorsun,
kalbim kalıyor,
bedenim gidiyor,
gözlerin kalıyor...

gözlerimi açıyorum
aynada, feri sönmüş.
o şehir, sevdiğim izmir...
bomboş sokaklar.
mavi değil deniz,
vapurlar, faytonlar yok
martılar yok, güneş yok.
ellerim tutuştu, acıtıyor.
oturdum, ağlıyorum;
sen yoksun,
ellerin yok...

                         zülküf ağa

22 Haziran 2016 Çarşamba

mutluluk nedir bu aralar?


neden bu kadar efkarlıyım her şarkıda, mutlu değil miyim, elimdekiler neler, elimde olmayanlar neler? istediklerim neler? aradıklarım?
ne zaman hissettim mutluluğu iliklerimde en son?
mutluluk nedir ki?
mutlak mutluluk var mı ki, ya da bana özel bir mutluluk?
yoksa, elde olmayanlar mı hep mutluluk?

lokanta vagonu



raylar belirlerken rotamızı,
üçüncü sınıf bir lokantada,
fahiş biramı yudumluyorum...

            biram da biram, biram da biram...
            ilerliyor tren.

tanrı lütfu bir dilber,
bir girip, bir çıkıyor kadrajdan.
gözleri, pahalı sakallarda.

benimse,
ikinci sınıf tıraş izlerim,
paranoyak melankolim

---------------
                                         zülküf ağa

kalbimdeki haydarpaşa resmi


Haydarpaşa garında
1941 baharında
              saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
                          yorgunluk
                                ve telaş.


                        Nâzım Hikmet

muhakeme


gençliğimin hapsolduğu,
5 metrekare dört duvar,
dağınık bir yurt odası.
aylardan kasım, başkadır.
tek pencere, açık.
zamansız bir güzellik
yayıyor güneş içeri.
eski sararmış bir hoparlörden
yakılıyor geceler.
muhakeme, tutkular, matem
hayal kırıklıkları taptaze gençlikte.
memlekete gidişi bekliyorum; hiçliğime dönüş
hazır ve nazır.
attığım her adımın kiri,
tıka basa valizimde,
yalnız bir kasım sabahı.
Ah! ne de güzeldir oysa
yalnız bir kasım sabahı.
bakamıyorum, gözlerim ağrıyor,
duvarlar konuşmuyor,
duvarlar sevmiyor beni.
muhakeme, tutkusuzluk, hayalkırıklığı
öptüğüm kızları düşünüyorum,
bir de öpmek istediklerimi...

düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum
vakit öldürüyorum yani
yalnızlığımda bekliyorum tren saatini.

sürüklüyorum valizimi
erken karartılmış sokaklarda.
lanet kaldırımlarla boğuşuyor
bir tekeri bozuk valizim.
devriliyor, bir sağa bir sola
kararsız.
garip bakışlar görüyorum,
öteki bakışlar görüyorum,
yalnızlığım geliyor aklıma.
muhakeme, yalnızlık, matem.
boynum sıcak, büküyorum
memlekete yürüyorum
kaderin yoluna dönüş.
valizim fırlıyor elimden,
sövüyorum kaldırımlara.

                                             zülküf ağa

Madem İyisin

















Anladık iyisin, 
Ama neye yarıyor iyiliğin. 

Seni kimse satın alamaz, 
Eve düşen yıldırım da 
Satın alınmaz. 
Anladık dediğin dedik, 
Ama dediğin ne? 
Doğrusun, söylersin düşündüğünü, 
Ama düşündüğün ne? 
Yüreklisin, 
Kime karşı? 
Akıllısın, 
Yararı kime? 
Gözetmezsin kendi çıkarını, 
Peki gözettiğin kimin ki? 
Dostluğuna diyecek yok ya, 
Dostların kimler? 

Şimdi bizi iyi dinle: 
Düşmanımızsın sen bizim 
Dikeceğiz seni bir duvarın dibine 
Ama madem bir sürü iyi yönün var 
Dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine 
İyi tüfeklerden çıkan 
İyi kurşunlarla vuracağız seni. 
Sonra da gömeceğiz 
İyi bir kürekle 
İyi bir toprağa.


                                   Bertolt Brecht

tek başına


















koskoca bir şehirde yalnız olmak;
dünyanın en güzel şehrinde yalnız olmak;
dünyanın en çift şehrinde yalnız olmak...

oturursun tarihi taşların arasında
şehrin en güzel kahvesi,
söylersin bir tane
başka yalnızlar da vardır masalarda,
sevinirsin acınası haline,
kader ortakların sanırsın
beş dakika geçmeden anlaşılır
beklenilenleri vardır onların,
en güzel, en değişik.

oysa telefondaki sestir
tek beklediğin senin.
onun da işi vardır,
zoraki bir hal hatırdır
tek bulduğun.

en değişiktir her gördüğün, en çekici.
fakat onların yolu aynı yere çıkar,
yan masa...
sen bi yudum daha alırsın
şehrin en iyi kahvesinden
garipseyen bakışlar altında.
çünkü sensin aslında en değişik
sensin tek yalnız olan.
buralı değilsindir, hemen anlaşılır.

aradığın herşey bu şehirdedir,
ama asla bulamazsın.

                                        zülküf ağa

nedendir?



özlüyor muyum seni?
bilmiyorum

peki ya her şarkıda gözlerime
sen geliyorsan eğer
nedendir?
fakat yüzünü hatırlamıyorsam.
özlüyor muyum seni
bilmiyorum

kokluyorsam hasretini
aramızda aylar, dağlar varken
yağmurların damlıyorsa
gözlerimden
dallarımdan
yangın yeri midir yüreğim hala
bilmiyorum

sensen hatıramda
her kederde canlanan
yarınlarımda, korkularımda, terlerimde
ama hatırlamıyorsam gülüşünü
nedendir?

sımsıkı sarılıyorsam sana
rüyalarımda
yün yumağı gibi karmaşık,
sen olduğundan emin olmadan
ağlıyorsam gidene
rüyalarımda
yün yumağı gibi karmakarışık.
savruluyorsam sonbaharda,
hüzünlüysem
cenaze töreni gibi,
nedendir?

mapustaymış gibi hapissem
sensizlikler içinde.
yavaş yavaş ölüyorsam,
bilmeden
sana mı hayallere mi
nedendir?

kafamı koyduğumda yastığa,
uyuyamıyorsam seni düşünmekten,
içiyorsam uyuyabilmek için,
ağlıyorsam
güneşin batışını izlerken,
fakat bilmeden
kime ağladığımı,
ve titreyişlerimde arıyorsam
el ayak çekilince
tenini,
kokunu,
nefesini,
nedendir?

bir şişe şarap,
onlarca sigara,
tükenirken su gibi,
sen düşüyorsan her yanıma,
nedendir?

karşılaştırıyorsam seni
her yeni gözde,
fakat hatırlamıyorsam
geçmiş sözlerini,
deliriyorsam habersizliğine
fakat alışıyorsam,
söyle nedendir?


özlüyor muyum seni
onu da bilmiyorum
hasrette miyim
evet!
ama sen misin, hayalin mi
bilmiyorum
sen misin, sensizlik mi
bilmiyorum


                                                               zulkufaga